NORMALLEŞME Mİ DEDİNİZ?

Tuna Büyükşahin tunabuyuksahin@hotmail.com

31 Mart seçimlerinin üzerinden 2 ay geçti. Seçim sonuçlarının siyasi partilerde ki etkisini, bu etkilerin seçmene sokağa, tabii medyaya yansımasını izlerken, soru işaretleri ile dolu bir ülke gündemi ile uyuyup uyanıyoruz.

1 Nisan sabahı, iktidara seçmenin verdiği mesajın nasıl okunduğunu, onların aynasından izlerken, "Ne olur?" sorusuna, 22 yıldır ülkeyi yöneten bir siyasi iktidarın, sipere çekilip, Erdoğan'ın "Ne diyeceğinin" beklendiğini görüyoruz. Evet, sadece AKP ve ortakları değil, sokakta ki vatandaş, seçimde iktidara büyük yenilgi tattıran seçmende merakla bekliyordu.

Ekonomiden eğitime, sosyal yaşamdan toplumsal barışa, dini ve milli değerlerin yok sayılması, kadın cinayetleri, çocuk istismar ve tecavüzlerine kadar insan yaşamını ve "İnsan olma" özelliğini sorgulatan 22 yılın sorumlusu iktidarın, seçim sonucunu okuması gösterdi ki, iktidar seçmenden gelen mesajı hiç anlamamış.
Seçimden zaferle çıkan CHP aynasından bakınca görünen ise "bu kazanım nasıl kalıcı kılınacak?" sorusuna cevap aranırken, parti içi dengelerin yarıştığı, ilk seçim sınavından başarı ile çıkan Özgür Özel'in çevresinde oluşan bir çemberin yeni yol haritasında benim de tuzum var deme yarışına girdiği.

Seçimin hemen ardından, bir önce ki seçimde kaybetmenin tek sorumlusu olarak  Kılıçdaroğlu'nun "hesaplaşma helalleşme" hamlelerini gösterenler "yumuşama/ normalleşme" adımları atmaya başladı ki, bu adımlar seçim kaybeden, tabanda dağınıklık yaşayan AKP'yi toparlamak için  arayışta olan Erdoğan için can simidi oldu. CHP liderinin AKP Genel Merkezi’ne gitmesi, ziyarette sandalye senaryosu ile başlayan bu "normalleşme" süreci iktidara siyasi arenada nefes aldırırken, "biz değişmedik" hamleleri başladı. Eğitimde müfredat, atanmayan öğretmenler, işe alımda mülakat ve şapkadan tavşan çıkarma gibi bir tasarruf paketi ve tabii ki iktidarın 22 yıldır her sıkıştığı dönemde gündeme getirdiği Anayasa değişikliği.

Gündemin en sıcak maddesi olan tasarruf paketi ve normalleşmeyi birbirinden ayrı okumanın yanlış olduğunu söylemek hepimizi yanıltır. Sosyal yaşamı, çalışma hayatını ve iktidara muhalif belediyelerin halka hizmet götürmesine engel olacak tasarruf paketinin normalleşmenin neresinde olduğunu sormaya gerek var mı? Tasarruf paketi adı altında işçinin, memurun hakkını gasp etmek mi normalleşecek? Sıka sıka emekçinin memurun nefesini kesen, kemerde sıkacak delik bırakmayan, emekçiyi daha da yoksullaştıran politikalar mı normalleşecek? Yetmez deyip bir de üstüne, hak arayanları meydanlarda, emekçiyi emeğinin karşılığını istediği için karga tulumba gözaltına alarak, biber gazı sıkarak, yerlerde sürümek mi normalleşecek? Müfredat değişikliği ile eğitimi çağdaş ve laik eğitim sistemini yok etmek mi, medyada sosyal medya da iktidarı eleştirenleri "Etki Ajanı" olarak Putin'in uyguladığı muhalif sesleri susturma hazırlığı mı normalleşme?
CHP, muhalefet partileri, sendikalar, STK'ların AKP’nin “siyaseten normalleşme süreci başlattık söylemlerinin seçim yenilgisinin doğurduğu söylemler olduğu, gerçekliği ve samimiyeti olmadığını" görmekte geç kalması, seçim başarısı ve kazanımlarını gölgeler.

Gündemin hiç değişmeyen, bilinen bilinmeyen, Sümen altı edilen kadına yönelik şiddet ve cinayetler için bir adım var mı bu normalleşme sürecinde. Yok. Son 15 gün içinde, Bursa’da Sevda Ç. boşandığı 35 yaşındaki Sezgin A. tarafından, Aydın’da Aylin Pekin, rahatsız ettiği için şikâyette bulunduğu Mehmet Şah Yeşilova tarafından, Adana’da Bahar Torun, uzaklaştırma kararı aldırdığı Burak Acar tarafından, İzmir’de 14 Mayıs’ta Sevim Duman,  Birkan Ekren tarafından İstanbul ’da, Bahar Kaban,  Gökhan Y.  tarafından katledildi.
BU tabloya bakınca, AKP ve iktidar ortaklarının normalleşme dediğinin "değişim olacak ama yaşadıklarınıza, hak hukuk adalet arayışınız, yoksulluk, işsizlik, kadının yok sayılması gibi insana acı veren ne varsa onlara alışın, yenilerine hazır olun" demek olduğunu anlamak için her konuyu bilen olmak gerekmiyor. İşte, bu noktada en büyük görev başta CHP tüm muhalefet partilerine ve hepimize düşüyor. Acıları yaşamaya alışmak yeni acılara davetiye çıkarmaktır.

Okumayan var mı?  Şeker Portakal isimli kitapta, şöyle bir diyalog vardır; 
"- Acılarım kaç gün sürecek Portuga?
- 40 gün.
- 40 gün sonra geçecek mi?
- Hayır, alışacaksın..."

Acıları ortak yaşayalım, acıları paylaşalım, yaraları birlikte saralım.. Ama, 40 gün sonra alışıp,  sorumlularını unutmayalım ki, yeni acılar yaşamayalım...