PARTİ Mİ BİREYSEL BASARI MI KAZANACAK ?

Tuna Büyükşahin tunabuyuksahin@hotmail.com

Yerel seçimlere artık sayılı günler kaldı. Günlük yaşamda, sokağa, pazara, alış veriş merkezlerine, evlerin içine göz ve kulağımızı çevirdiğimiz an geçim, ayrım yapmaksızın ekran başına geçince seçimin gündem olduğuna tanık oluyoruz.

Genel seçimlerden farklı bir öneme ve özelliklere sahip olsa da, siyasi partiler için kazanılması gereken bir yarış olarak görülsede, vatandaşın gündeminde farklı bir yeri ve özelliği var yerel seçimlerin.
Yerel yönetici seçiminde vatandaş, yürüdüğü yolun, musluğundan akan suyun, oturduğu evin, alış veriş yaptığı pazarın, sokağa çıktığı anda oturup nefes alacağı parkın, çocuğu torunu ile dışarıda güven içinde zaman geçireceği oyun alanlarının olup olmadığına öncelik verir. Her ne kadar siyasal iktidarlar, yerel yönetimlere ilişkin her alanda, yerel yönetimden daha çok söz sahibi olacak yasal düzenlemeler yapsada vatandaş, geleneksel "belediye değil ki yapsın"  gözüyle bakar. Hem de sadece bur kişiye. Seçilmiş belediye başkanına. Bir adım ötesinde de belediye meclis üyesine. Ve, hiç kuşkusuz yerel yöneticilerden kişisel  beklentisi daha çoktur.
Başkanla komşuluk bağı vardır, hemşehrilik bağı vardır hatta köprüden geçerken omuzlari bile değmiş olsa birbirine akrabalık bağı, yıllarca aynı sokakta aynı mahallede yaşamanın getirdiği kahve arkadaşlığı bile vardır...
O nedenle, seçmen için genel seçimlerden farklı olarak parti değil kişi tercihini yapabildiği bir yerel seçime gidiyoruz 
Bu aşamada da siyasi partilerin aday belirleme  tercihleri hem parti içinde hem sokakta kemikleşmiş seçmen denilen kitleler üzerinde olumsuz etki yapıp, kırılmalar, kopmalara "Oy verirsem elim kırılsın ha.. " tehditlerine bile dönüşebiliyor.
A partisi C partisi farketmiyor, adayları beğenmeyenler, adaylara tapanlar, gösterilen adaya tu kaka ka deyip, gösterilmeyen adaya "yazık oldu abime" diyenler ya da tam tersini söyleyenler, yerel yönetimlerin günlük yaşamda getirisinden yararlanmayı siyaset yapma tarzı olarak kabul edenler oluyor çokça. Tabii, bunun bütün sorumluluğunu seçmene yüklemekte büyük haksızlık olur. Bunda, parti yönetimlerinin yanlış ya da kurultay hesabı ile aday belirleme tavırlarının da olumsuz etkisini göz ardı etmemek gerekiyor.

Aday tercihinde ki seçmen öfkesinin, ekonomik koşullar, sosyal yaşamda ki sıkıntılar nedeniyle oluşan öfkesiyle  birleşmesi, bir nevi öfkesini boşaltma aracı olarak kullanması da 31 Mart Yerel seçimleri öncesi toplumsal barış huzur ve demokratik bir yarışı tartışmaya açıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın başkan iktidarın adamı olursa kazanırsınız sözleri, ana muhalefetin buna tepkisinin sokağa yansıması, ekonomide giderek artan güçlükler, seçime günler kala bir yerlerden işaret almış gibi harekete geçen teröristler de bu yerel seçim ve sonrasının  iktidar için de  muhalefet ve toplum için de önemli bir dönemeç olduğunun başka bir göstergesi.
iktidarın merkezi hükümetin gücüyle,  muhalefetin adayların  bireysel başarıları ve hikâyelerini  ortaya koyarak gidilen seçim, Türkiye’nin ufukta bekleyen yeni dönemi için yeterli olmayacak.
Her partinin siyasi gelecek hesabıyla yaptığı yerel secimi kazanma planları,  yargı, eğitim, can güvenliği, kadına şiddet gibi çokça sayılacak temel sorunları adeta buz dolabına kaldırıyor. Temel ve yaşamsal sorunlara ilişkin samimi, iyi niyetle, bir planlama ve çözüm projeleri üretip toplumun karşısına çıkmak yerine "Adayım Ahmet, Ayşe iyidir..." üzerine kurulan bu yerel seçim, 1 Nisan sabahı yaşamin her alanında esecek olumsuz fırtınaların da habercisi. Bu nedenle bu yerel seçimin,  Türkiye’nin önümüzdeki yıllarını etkileyecek bir seçim olduğunu unutmamak gerek