Ağustos ayında her şey resetlenir. Ayın sonuna doğru, atölyeler tozlarını almaya başlarlar. Sanki geçen sene olan olumsuzluklar hiç olmamışçasına, aşırı motivasyona da beş kala, silkinmeler başlar. Kısacası sıkılmıştır herkes ve tembellikle bir şeyler yapmak lazım arası dingin kımıldamalar zamanıdır.
Eğitmenler; deniz tuzu veya vücut tuzu işlemiş, koca yazın deformasyonuna maruz kalmış şortları, üstlerinde seneye artık yenisi lazım tişörtleri ve çikin parmak arası terlikleriyle şehirdeki silüetlerini küçük küçük sergilemeye açmışlardır. İnlerinden veya yakın uzak eş dost sayfiyelerinden şehirlere terfi etmeye başlamışlardır artık.
Ağustos sonu, devlet ve şehir tiyatroları yeni oyunlarının başlangıç telaşını atlatmış, atı alan yolu, az çok adımlamaya başlamıştır. Özel tiyatrolar yeni yılın oyunu seçmiş veya başlamış gibi de havasındadırlar. Plastik sanatlar ve müzik atölyeleri; havalar okula dönmeden kıpırdamazlar ama yeni dönem için hala soğuk su tadında olası birkaç öğrencinin ön ama çok ön kayıtlarını alırken, gözlerinin çapaklarını silmektedirler.
Sanat tüketicileri cephesinde, hala mangal ve ekşimik arpa suyu kokuları geri plana düşmemiştir. İzmir burası, aceleye ne hacet. Hala mayolarda kum birikimi önceliğini korurken insanların sanata park yeri ayırması için oldukça erken demek yanlış olmaz.
Belediyelerin kültür müdürlüklerinde sinek bile yoktur. Belki birkaç sahil kasabasında, cuma anlamsız kortej yürüyüşüyle başlayan ve pazar günü popçu konserleriyle biten üç günlük garip şeyler düzenlenmektir. Festival desem değil. Şenlik desem hiç değil. Panayır hak getire. Ama bu isimlerin kisvesi altında organizasyonların reklamlarına rastlarsınız ama! Sıcakta dondurma yemeğe giden ailelerin, çocukları “Parka gidelim!” tacizleriyle darlamalarına dayanabildikleri kısa sürede, birkaç ne olduğu belli olmayan organizasyoncuk-a sadece tanık oldukları akılda asla kalamayıcı bir şeylerdir onlar. Pazartesi tek çalışan çöpçü kardeşlerimizdir. Halkla ilişkiler ve kültür birimlerinde çalışan arkadaşlar; yorgun, perişan ama dev organizasyonun altından kalkmış olmaktan dolayı mağrurdurlar. İşte sanat organizasyonu budur ve böyle yapılır. Bendeki de işgüzarlık, ne bekliyorum ki?
Daha çok hazırlanmakla, hazırlanmamak arasında ne olduğu belli olmayan bir dönemdir ağustos sonu. Size bir sır vereyim. Eylül de bunun şehirde geçenidir. Okular açılmış ve hala “Kalbim parmak arası terlikte kaldı” tadındadır eylül. Devlet okullarında okuyan çocukların bir yere varmayan “Neden şortla okula gidemiyoruz!” tacizlerinin sinirinde, anneler en ucuz okul forması, en ucuz okul gereçleri, en ucuz çanta en ucuz vb… arama müsabakalarında kendilerini telef ederler. Servis ücretlerinin pahalılığı başlıklı geleneksel geyikler yapılır. İzmirli erkekler mutsuzdur. Sadece hafta sonu maruz kaldıkları, hanım, çocuklar, anne-baba veya kayınpeder ve kayınvalide tacizleri, bütün haftaya yayılmıştır. Hafta içi kafasını dinlediği, rahat rahat gaz salınımını yapabildiği televizyon önü salon malak yatışlarındaki huzur tarihe karışmıştır.
Bu çizdiğimiz tabloya istinaden kimin aklına gelir ki sanat. Eee tüketicisi olmayan işin telaşı da gereksiz olacaktır haliyle. Ama yaz kadar hiç lafı geçmiyor da değildir.
Özetlersek; tüketici İmdat! Klima olmazsa yaşayamam dan, vantilatör bari açık kalsına gerilese de yine de yazımsı modunda sayılır. Bunu bilen sanat üreticileri, vantilatör de uyku yapıyor ve mangaldan gına gelse de yine de az çok gideri var gevşekliğinde yaşamlarına devam etmektedirler. Hatta aman yaz bitiyor yine klostrofobiye mahkum olacağız, azcık daha gezek tozak modunu da ek paket olarak sistemlerine ekleyerek nirvanaya ulaşmaya çabalamaktadırlar.
Sanat açısından fark edilmeyecek seviyede boş geçen bu zamanlarda ne kadar boş konuştuğumun farkındayım.
Havada sanat kokusu var. Yani sanata daha çok var
Erim Serap
Tiyatro Eğitmeni
@erimserapofficial
YORUMLAR