Tarih boyunca ölüm, bilinmezliği ve korkutuculuğuyla insanların zihnini her daim meşgul etmiştir. Ölümün kesinliği ve bilinmezliği, insanlarda korku ve merak uyandırmış; bu nedenle gerek dinlerde gerekse felsefede ölüm teması sık sık ele alınmıştır. Dolayısıyla ölümden sonraki hayat, insanların temel kayısı olmuş ve insanlar reenkarnasyon inancıyla bütünleşmiştir. Kuşkusuz bugün insanın ölümden sonraki hayata dair merak ve endişesi halen devam etmektedir. Bunu hayatın çeşitli noktalarında gözlemleyebilmekteyiz. Zira insanın ölümsüzlük arayışı için geliştirdiği teknolojik yenilikler, bu durumun en büyük kanıtlarından biridir. Hepimizin bildiği üzere Avrupa’da rönesans ve reformla yükselişe geçen hümanizm ve antroposantrizmin ivme yapmasının ardından bugün transhümanizmi konuşmaktayız. Transhümanizm, insanın potansiyelini daha yüksek bir aşamaya taşıyabilmek için biyoteknoloji, yapay zekâ ve sibernetik gibi modern bilim ve teknolojinin araçlarından yararlanarak insan yaşamını daha güçlü, sağlıklı ve uzun hale getirmeyi amaçlayan bir arayıştır. Bu hareket, insan deneyimini dönüştürerek fiziksel ve zihinsel sınırlarımızı yeniden tanımlamayı hedefler. Örneğin bugün yapay organlar ve protezlerin kullanılması insanlık adına büyük bir ilerleme olmuştur. Yine yapay zekâ, genetik mühendislik, sibernetik, robotik ve biyoteknoloji alanındaki gelişmeler insan kapasitesi artırmaya yönelik gelişmelerdir. Ancak transhümanist felsefenin insan hayatına sunduğu olumlu gelişmeler yanında olumsuz gelişmeler de olacaktır. Zira birçok aktivist bu konudaki endişelerini dile getirmektedir. Adeta üst insan yaratmayı hedefleyen bu teknolojik ürünlere, yalnızca zenginlerin ulaşabileceği düşünülmektedir. Çünkü her çıkan teknolojik yeniliklere, toplumun her kesiminin maddi açıdan ulaşabilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla insanlar arasındaki sınıf farkı, bu alanda da ortaya çıkacaktır. Öte yandan transhümanizmin insanın potansiyelini aşmaya çalışması, insan doğasının bozulması riskini de beraberinde getirmektedir. Bana göre bu endişe, ütopik görünmemektedir. Zira bugün yapay zekanın ortaya çıkması, insan beyninin tembelleşmesine ve insanın daha fazla makinelere bağımlı hale gelmesine neden olmuştur. Örneğin sosyal medya kullanımı da bu şekilde tartışılabilir. Bugün insanların sosyal hayattan koparcasına saatlerce sosyal medyada vakit geçirmesi, insanın doğasını bozmuş. Onu daha bencilleştirmiş ve yalnızlaştırmıştır. İnsanın aşırı bireyselleşmesi ve yalnızlaşması meselesini önemsiyorum. Zira çağımızın en temel problemlerinin başında bu meseleler geliyor. Görüldüğü üzere teknolojik gelişmeler ve internet kullanımının yaygınlaşmasının olumlu getirileri olduğu kadar ne yazık ki olumsuz getirileri de mevcut. Bugün toplumun önde gelen isimlerinin bu etik endişeleri sıklıkla dile getirmesi ve bireyleri bu noktada bilinçlendirmesi elzemdir. Gerek sağlık alanında gerekse estetik alanda insanın üst aşamaya geçmesi yarı robot insanların çoğalmasına yol açacaktır. Günümüzde estetik müdahalelerden insan görünümünü kaybetmiş bireyler, bu duruma örnek verilebilir. İşin kötü yanı yapılan müdahaleler yalnızca insanın görünümünü değil doğasını da bozuyor. Durum bu haldeyken bir de transhümanist felsefenin azimle ilerlemesi, ortaya başka etik problemleri çıkaracaktır. Dolayısıyla insanların ruhsal anlamda daha fazla insanlıklarını kaybetmeden acilen devlet politikaları geliştirilmesi gerekmektedir. Teknolojik gelişmelerin yarattığı hasarları en aza indirmek hepimizin görevi olmalıdır.
YORUMLAR