Bildiğiniz üzere Eylül 2021 tarihinde başlayan düşük faiz yüksek kur döneminde hepimiz ekonomik olarak olumsuz etkilendik ve günümüzde de ekonomide birtakım sıkıntılar bu istem yüzünden devam ediyor. Söz konusu dönemde döviz kurlarıyla birlikte enflasyon yükselmiş özellikle dar ve sabit gelirli kesim hayat pahalılığının yüksekliği, alım gücünün her geçen gün yükselmesi nedeniyle geçim sıkıntısı çekmeye başlamıştı. Aslında faizlerin düşük olmasını hatta sıfır olmasını istemeyen hiçbir vatandaşımız yoktur. Ancak ekonomi entegre çalışan bir bilimdir ve bilim ancak bilimle çözülebilir. Yani ekonomide denge sağlamak esastır.
Enflasyon, faiz, döviz üçgeninden birine dokunursanız diğeri tepki verecektir. Ve bozulan dengenin düzeltilmesi son derece zordur ve uzun zaman alacaktır. Zaten yaşayıp gördük ve halen zararlarını hem millet hem de devlet olarak çekiyoruz. Ekonomik dengenin sağlanması ve göstergelerin normal seviyeye gelmesi en az üç yılımızı alacaktır. Ekonominin başına kim gelirse gelsin sonucu değiştiremez.
En basitinden başlamak gerekirse döviz kurlarının yükselmesi yüzünden uygulamaya konulan kur korumalı mevduat sisteminin devlete getirdiği, yap işlet devret projelerinin artan kurlar karşısında maliyetlerin artması, dış borçlar dövize bağlı olduğu için kurlar arttıkça çoğalması ekonomik dengeleri alt üst etmiştir. Doğal olarak yukarıda birkaçını yazdığım olumsuz gelişmelerin sonuçları da millet olarak bizlere yansımıştır. Çünkü ödemeler bizden toplanan vergilerle yapılmaktadır.
Yaklaşık üç yıl süren bu süreçten sonra Mayıs 2023 de yapılan genel seçimlerden sonra ekonominin başına gelen Sn. Mehmet Şimşek, yaptığı ilk açıklamada rasyonel (akılcı) para politikalarına geçileceğini ifade etmişti ve ilk aydan itibaren faizleri yükseltmeye başladı ve aylık periyotlarda olmak üzere %8,5 la başladığı politika faizini %50 ye kadar yükseltti. Son üç aydan bu yana ise merkez bankası politika faizini sabit tuttu. Ancak faizlerin yükselmesine rağmen enflasyon düşmedi hatta yükselmeye devam etti. Çünkü tüm halkımızda oluşan algı nedeniyle dolara olan talep artmıştı ve arz talep kanunu gereği kurlar yükselişini sürdürdü. Ekonomide denge sağlanamadı.
Ekonomide dengenin sağlanması, dolarizasyonun önlenmesi için politika faizleri ve enflasyon oranının birbirine yakın olması gerekir. Eylül 2021 öncesini hepimiz hatırlayabiliriz. Enflasyon oranı %19, politika faizi de %19, dolar kuru ise 7-7,5 TL civarında idi ve denge sağlanmıştı. Fakat faizlerin düşmesi konusunda anlaşma sağlanamadığı için maliye bakanı ve merkez bankası başkanlarında değişiklikler yapıldı. (5 yılda 5 tane merkez bankası dğişimi) Yapılan bu değişiklikler yabancı yatırımcıları da olumsuz yönde etkiledi.
İçinde bulunduğumuz dönemde enflasyonun 2024 yılı ikinci yarısında düşme eğilimine gireceği ve yıl sonu enflasyon hedefinin %38-42 arasında gerçekleşeceği ekonomi yönetimi tarafından açıklandı. Doğal olarak tüm vatandaşlarımızın beklentileri bu yönde olurken TÜİK tarafında açıklanan haziran ayı enflasyon oranlarının düşük tutulması temmuzda yapılacak emekli maaş zamlarının düşük çıkması amacıyla olduğunu akıllara getirdi ve yıllık enflasyon %71 olarak açıklandı. Yani mayıs ayında %75 olan TÜFE haziranda %71 e düşmüş oldu. Yani verilen sözlerin yerine geldiği imajı oluşturuldu. Ancak yaşanan enflasyonun açıklanan verilerin neredeyse iki katı olduğu ortadadır. Önemli olan vatandaşın yaşadığı fiyat artışlarının durdurulması veya minimuma indirgenmesidir.
Halkımız, enflasyonun düşme eğilimine girecek olmasını fiyatların düşeceği şeklinde yanlış anlamaktadır. Düşme eğilimine girmesi fiyat artışlarının daha az olacağı anlamındadır. Örneklemek gerekirse pirinçte fiyat atışı %30 değil, %20 olacaktır.
Konumuza dönecek olursak enflasyonun düşmesi devam eder ve politika faizine yaklaşırsa veya enflasyon ile politika faizi eşitlenirse faiz indirimine işte o zaman gidilebilir. Tabii ki yapılan tahminler doğru cereyan ederse ve ekonomide olumsuz gelişmeler olmaz ise bu tez geçerlidir. Eylül 2024 tarihinde faizler azalabilir.
Günümüzde faizlerin yüksek seyretmesi nedeniyle kredi maliyetleri yüksek olduğundan özellikle üretim işletmeleri kredi almaktan kaçınmakta, işçi çıkarımına, küçülmeye doğru gitmekte bu da son üç aydan bu yana imalat sanayisinde daralmaya yol açmaktadır. İşte yukarıda anlatmaya çalıştığım ve yaklaşık üç yıl uygulamaya çalışılan yanlış ekonomi politikalarından geç kalınmış şekilde vazgeçilerek yüksek faize geçilmesinin olumsuz sonuçlarını yaşamaktayız. Dünyada hiçbir ülkede uygulanmayan, hç bir bilim insanının önermediği hatta gidilen yolun yanlış olduğunun geç anlaşılması bizleri yukarıda saymaya çalıştığım para politikasında yaklaşık üç yıl devam ettirmememiz getirdi.
Bir başka konu ise faizlerin yüksek olması nedeniyle kredi kartı kullananların çoğalmasıdır. Son bir yılda taksitli kredi borcu olanların sayısı %212, kredi kartı borçlularının sayısı ise %165 oranında artmıştır.
Yukarıda anlatmaya çalıştığım faiz oranları konusundan sonra bir de dar ve sabit gelirlilerin durumu son derece zorlaşmış, bazı vatandaşlar memleketlerine dönmek zorunda kalmışlardır. Emekliler ise her dönem olduğu gibi bu dönemde de en çok ezilen kesim olmuştur.
Sonuç olarak politika faizi ile enflasyon oranı eşit veya birbirine yakın olmalıdır ki dövize olan talep TL ye kaysın ve kurların yükselmesi arz talep kanununa göre önlenebilsin.
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar
YORUMLAR